Öğretmenler ve Öğrenciler

Merhabalar, arkadaşlar bu yazımda diğer yazılarda olmayan bir yazı yazmak istedim. Hep öğrenciye konuşuyoruz, burada ilkokuldan üniversiteye kadar olması gerektiğini düşündüğüm bilgileri aktaracağım.

İLKOKUL- ORTAOKUL ÖĞRETMENLİĞİ

Burada bence yapılması gereken en önemli ve belki de tek şey öğrencinin gerçekten ne istediğini analiz etmektir ki zaten güç olan ve gerçek öğretmenlikte bu. Kusura bakmayın ama saçma saçma görevler verip kendi egonuzu kasacağınıza, gelin ülkeye faydanız dokunsun. “Ağaç yaş iken eğilir”   atasözü, tam da vermek istediğim mesajı veriyor. Öğretmen, öğrenciye “nasıl soru sorulur” adlı konuyu kavratması gerekli diye düşünüyorum. Yaratıcı düşünmelerine izin verin, örneğin; ilkokuldaki bir öğrencinin güneşi pembe resmetmesi gibi.

Bence bu seviyede sınav kaldırılmalıdır, çünkü insanlar sadece sınav odaklı çalışıp ne kendi ne de ülkesi için gerekli katma değeri yaratamaz, yaratamayan ülke batmaya mecburdur.

LİSE ÖĞRETMENLİĞİ 

Burada öğrenciler daha çok slayt ve yoruma dayalı olarak eğitilmeli ve dersler hep interaktif işlenmelidir. Gerekli görülen yerlerde öğrenciye ders anlattırarak (yorumlatarak) öğrencinin konuşma korkusunu kırmalıdır.

ÜNİVERSİTE ÖĞRETMENLİĞİ (AKADEMİSYEN)

Öğrenci çok çok iyi analiz edilip ona göre davranmalı, odasına gelme durumunu bir şekilde izah edip böylece öğrencilerin “hocalar..” korkusunu yenmeleri sağlanabilir. Dersler sadece ve sadece interaktif olmalı ve sınavlar %100 yorum olmalıdır ( yorumdan kasıt bilgi + düşünce, gündemi takip etme vs.). Öğrenciler genellikle yorum sınavlarında “abi bu ne yaa! çok kazıktı , sen kazıklı voyvoda mısın hocam” gibi cümleler kullanmaktadır. Nedeni ilkokul, ortaokul ve lisede hocaların “sus, sadece denileni yap, proje ödevini bile şu olacak, şu olmayacak vs. gibi yorum sıfır ve soru sorduğunda öğrenciye “yavrum siz nereyi dinliyorsunuz 50000 kere anlattım, biraz ders dinleyin valla ben oturur maaşımı alırım, bana bir şey olmaz” diyen öğretmenlik ünvanını kirleten bu varlıkların yetiştirdiği insanlar, ne yazık ki “ bu nedir lo neye yarar ki?” diyor, yorum ya da güncel soru sorulduğunda. 

İŞLETME İLE NE ALAKASI VAR?

Şimdi soruyorsunuzdur, “la bu adam ne diyor, işletme yazıları yazacam diyor ama deli dumrul gibi bi o yandan bi bu yandan konuşur la şu adamı ciddiye almayın..(küfür)” diyecekleri duyar gibiyim. Arkadaşlar işletme sosyal bir bilim dalıdır. Bundan dolayı insanların yetiştirildiği ortam, bulunduğu çevre, okuduğu kitaplar ya da düşünceler veya benimsediği bazı bilgi ve düşünceler çevresi ile yakın temas içindedir ve eğer bu insan istediği bir alanda ister hobi, ister üniversitede ya da başka platformlardaki durumu, size gireceği iş ve yapacağı görev hakkında belli bir ipucu verir. Eğer bu insanları doğru yetiştirmezseniz çevre olarak duygusuz bir doktor ya da aşırı hırslı bir finansör yetiştirirsiniz ve bu kısa vadede iyi gözükse de uzun vadede hem sektörü hem de mesleğin imajını düşüreceği için kimse girmez ya da İK ve diğer personeller kibirleri içinde boğulur ve firmalar bir bir batar. Düşünün; tek istediği mevki ve para olan finansör ya da herhangi bir meslekten kişi olsun, sizce bu grupta düşünen birisi değer üretir mi? 

2008 dünya krizinde insanlar daha fazla para kazanmak için ödeyemeyecek insanlara ev kredisi vb. gibi krediler verip “Lehman Brothers” adlı 185 yıllık çınarı devirdi.

Gençlerimizi ne kadar doğru yönlendirmezsek, o kadar dibe batarız. Çünkü gelecek ekonomi, onların elinde bizim değil. Düşünün hiçbir vasfı olmayan ya da olma fırsatı verilmeyen öğrenciler bir şekilde ya ortalama altı maaşlarla, başka yollara dolaylı olarak aktarılıyor ya da işsizlik tavan yapıyor ve buna binaen ülkeye yatırım gelmiyor.

Hoşça kalın…

Yazı sahibi: İbrahim Aydoğdu

Ben İbrahim Aydoğdu. Ankara Hacı bayram veli üniversitesi işletme bölümü 3.sınıf öğrencisiyim. Araştırmayı ve yeni fikirler bulup dinlemeyi seven birisiyim.

Linkedln: İbrahim Aydoğdu
Telegram:@İbrahimAyd
Instagram: ibrhmaydgd
http://www.patreon.com/ibrhmaydg

26

Yorum Yok

    Yorum Bırakın

    5 × four =